Afet ve Travma

  • Doğrudan, normal yaşamı ve insan faaliyetlerini durdurarak veya kesintiye uğratarak toplulukları etkileyen, doğal veya insan kaynakları olaylara afet denilmektedir.

  • Ülkemiz deprem kuşağında bulunan bir ülkedir, bu nedenle çocuk ve ergenler doğrudan veya dolaylı olarak afete maruz kalmaktadır.

  • Travma, kişinin bedensel ve ruhsal varlığına çeşitli şekillerde zarar veren her türlü deneyimdir. Afetler ise travmanın üç ana bağlığından biridir.

  • Travmatik olay sonrası duygusal ve davranış olarak değişimler olabilmektedir ve beraberinde anskiyete bozukluğu, depresyon gibi ruhsal hastalıklar ortaya çıkabilmektedir.

Genel Bilgiler

Travma kavramı kişinin ruhsal ve bedensel varlığını tehdit eden, yaşamın normal akışını, işlevini engelleyen, çaresizlik, korku ve dehşet duygularına neden olan her türlü olay için kullanılmaktadır.

Denetleme, bağlantı kurma ve anlamlandırma duyumlarını veren olağan baş etme sistemlerini felce uğratan olaylar travmatik olaylar tanımlanmaktadır. Travmatik yaşantıyı olağan olumsuz yaşantılardan ayıran, kişinin hayatına ya da beden bütünlüğüne yönelik bir tehdit oluşturması ya da ölüm tehlikesi yaratmasıdır. Travmayı olağandışı kılan ise diğer yaşam olaylarında uyumu sağlayan baş etme yollarını işlemez kılacak kadar şiddetli oluşudur. Kişilerin kontrolleri dışında gelişiyor olması önemlidir.

Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından yayınlanan DSM- 5’te travmalar üç ana başlığa ayrılmıştır.

1.İnsanlar tarafından kasıtlı yapılanlar (savaş, terör, tecavüz vb.)

2.İnsanlar tarafından kaza sonucu meydana gelenler (yangın, trafik kazası vb.)

3.Doğal afetler/olaylar (deprem, sel vb.)

Çocuğunuzu aşırı derecede korkutan, onda çaresizlik duygusu yaratan, çoğunlukla beklenmedik ve olağandışı olayların yarattığı bu tepkiler ruhsal travmaya sebep olabilmektedir. Ruhsal sorunlara yol açtığı bilinen travmalardan biri de doğal afetlerdir. Ülkemiz deprem bölgesinde bulunmaktadır, bu nedenle doğrudan ve dolaylı olarak maruziyetimiz hem çocuklarımızın hem de aileler olarak bizim oldukça fazladır. Bu dönemlerde fiziksel ve ruhsal birden çok tepki gelişebilmektedir, bunların bir kısmını normal kabul etmek gerekmektedir.

Çocuklarımıza yaşanılan afetten sonra bu tepkilerin beklenilen bir durum olduğu anlatılmalı ve bundan sonra nasıl bir seyir izleyeceği konusunda onları bilgilendirmek gerekmektedir. Geleceğe yönelik belirsizlikler, çocuklarda çaresizlik ve umutsuzluk duygusuna yol açabilir. Aile içindeki sağlık durumları, normal yaşama ne zaman kavuşacakları gibi belirsizliklerin netleşmesi önemlidir. Rutinlerin aksatılmaması ve normal yaşama dönmelerini sağlayacak faaliyetlerin planlanması çocukların ruh sağlığı açısından önem taşımaktadır.

Çocukların travmatik olaylara verdiği yanıtlar nelerdir?

Deprem ve büyük kayıpları da içeren böyle bir travmatik yaşantı sonrasında çocuk ve gençlerin de ilk verdiği yanıt şok ve gerçeği kabullenememe olmaktadır. Şaşkınlık, duygusal donukluk, kayıtsızlık, içe dönüklük, gerçeğe yabancılaşma hali özellikle travma ardından akut dönemde gördüğümüz, geçici koruyucu iyilik de sağlayabilen yanıtlardandır, ancak uzun sürmesi iyileşme sürecini olumsuz etkiler.

Travmatik olay sonrasında verilen ilk dönem tepkileri anormal olaylara verilen normal yanıtlar olarak değerlendirilir. Akut süreçte baş etme ve uyum sağlama becerileri etkilendiğinden, çocuklar duygularını ve davranışlarını düzenlemede güçlük çekebilirler. Hırçınlık, öfke nöbetleri olabilir. Kişiler arası ilişkileri, öz-yeterlilik, güvenlik ve otonomi duyguları etkilenebilir. Dikkat sorunları yaşanabilir. Okul öncesi çocuklarda daha bebeksi davranma, yatak ıslatma, anneye aşırı bağlılık, yapışma, parmak emme, hırçınlık, uyku güçlükleri, ayrılma problemleri, korkular, kaygılar, postravmatik oyunlar, talepkar veya bağımlı davranışlar, öfke nöbetleri, bedensel şikayetler görülebilir. Okul çağındaki çocuklarda okula gitmek istememe, kaygılar, dikkat-konsantrasyon ve bilişsel sorunlar, içe kapanma, isteksizlik, çabuk ağlama, hırçınlık, bedensel şikayetler, iştah ve uyku sorunları olabilir. Ergenlerde de uyku-yeme sorunları, çatışmalarda artış, suç eğilimli davranışlar, fiziksel belirtiler, dikkatin azalması gördüğümüz belirtilerdendir. Bu belirtilerin 1 aydan uzun sürmesi, kalıcı hale gelmesi, çocuğun yaşantısını olumsuz etkilemesi ve işlevselliğini bozması durumunda psikiyatrik tabloların değerlendirilmesi ve özel bireysel psikiyatrik destek alınması önemlidir.

Burada önemli nokta, travma ve kayba verilen yanıtın travmatik olayın boyutuna, ailesel, bireysel ve çevresel faktörlere göre değişebilmesidir.

1. AKUT STRES BOZUKLUĞU

Akut stres bozukluğu, afet sonrası görüleceği gibi çocuk ve ergenleri etkileyen birçok travmatik olayın sonucunda ilk 1 ay içinde gözlenebilen ve sonrasında kaybolan tepkilerdir. Travmatik olay sonrası duygusal ve davranış olarak değişimler olabilmektedir, her çocuğun bu tip olaydan sonra tepkilerinin birbirinden farklı olduğunun bilince olmak gerekmektedir. Afet ile doğrudan maruziyet dışında dolaylı maruziyet de bu tepkilere yol açabilmektedir. Bu değişimler günlük yaşantımızı etkileyebilir.

Akut Stres Bozukluğu Belirtileri

Çocuğunuz geçmişte travmatik bir olay yaşamış veya tanıklık etmişse, eşlik eden ek bir ruhsal hastalık öyküsü varsa, kız cinsiyet ise akut stres yanıtı verme olasılığı daha fazladır.

2. TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞU

Doğal afetlerin olduğu durumlarda travmatik etki yaratabilecek olay sonrasında olaya veya olayın etkilerine tanık olan çocuk ve ergenlerde ruhsal ve fiziksel belirtiler gelişebilir. Travma sonrası stres bozukluğunda bu belirtiler travmatik olaydan sonraki 3 ay içinde başlar, bazen ise yıllar sonra bile gelişebilir. Belirtiler bir aydan uzun sürmeli ve yaşamsal işlevleri etkileyecek derecede şiddetli olmalıdır.

Travma Sonrası Stres Bozukluğu Belirtileri

Travma Sonrası Stres Bozukluğu Risk Faktörleri

Travmaya uğrayan çocuk ve ergenlerde normal yaşam olayları üzerine odaklanılması, başa çıkma becerilerinin geliştirilmesi, uyku-iştah düzeninin sağlanması, olayla ilgili olumlu alternatif düşüncelerin oluşturulması ve gereğinde psikoterapi ile psikofarmakolojik tedavinin sağlanması önemlidir.

3. KAYIP VE YAS REAKSİYONU

Yas reaksiyonu temel olarak kayıp yaşantısına verilen duygusal ve fiziksel yanıt sürecidir. Kayba verilen yanıt ve yas süreci kişiler arasında farklılıklar göstermektedir ve Prof. Dr. Vamık Volkan’a göre “Yaslarımız parmak izlerimiz kadar kişiseldir” ve yas döneminin hepimiz için aslında ne kadar benzersiz olduğunu belirtmektedir.

Her ne kadar yas reaksiyonu kişisel ve herkes için kendine özgü ise de yine de evrensel olarak verilen ortak yanıtlar da tanımlanmıştır.

Yasın 5 Evresi

Deprem gibi afet durumlarında kişiler maddi, manevi, sosyal açılardan birden fazla kayıp yaşayabilmektedir ve bu noktada yakınlarının veya sevdiklerinin fiziksel kayıpları veya ölümü olabilmektedir. Bu durumda yasın komplike olması ve uzaması beklenebilir. Ayrıca çocuk ve gençlerin ölümüne verdikleri reaksiyon, yaşa özgü ölüm kavramının algılanışından etkilenir.

Çocukların Gelişimsel Dönemlerine Göre Ölüm Kavramını Algılayışı

Çocuklarla Yakınlarının Ölümünü Nasıl Konuşmalıyız? Neler yapabiliriz?

Ölümü çocuğa güvendiği ve yanında duygularını rahat ifade edebileceği biri tarafından, açık ve dürüst, gelişim dönemine uygun ve basit bir şekilde anlatılmalıdır. Çocuk kendini hazır hissetmediğinde onu zorlamamak, ondan gelen işaretleri anlayarak konuyu konuşmak için ne zaman hazır olduğunu anlamak önemlidir. Canlıların doğduğu gibi, ölümü de yaşadıklarını, ölümün bir son olduğunu ve giden kişinin nefes alamayacağını, düşünüp hissedemeyeceğini, geri dönemeyeceğini belirtmek gerekmektedir. Kayıp sonrası çocuğun günlük hayatının devamı ve faaliyetlerinde büyük değişiklikler yapılmaması ruhsal sağlığı açısından önem taşımaktadır.

Anne baba kaybı olmuş çocuklar, yas süreçlerinde güvendikleri bir erişkine gereksinim duyarlar. Bu kişilerin çocuklar için yapacağı şey, çocuğun güvende hissetmesini sağlamak, çocukların ifadelerini ve konuşmalarını sabırla ve içtenlikle dinlemek, duygularını anlatmak istiyorsa izin vermek, istemiyorsa zorlamamaktır. Çocukların anne baba kaybında vereceği tepkiler geniş bir yelpazede her çocuk özelinde farklı olabilir, çocuğa destek verecek kişi çocuğun, sessiz kalma, ağlama, öfke, kendini suçlama gibi duygu ve duygu dışavurumlarına hazır olmalıdır.

Yas sürecinde olan çocuğun yanında olmak, yaşam içindeki günlük rutinlerin oluşturulmasına destek olmak, ona anne babasıyla olan anılarıyla ilgili konuşmasına, soru sormasına izin vermek, çocuğun bakım veren erişkini, bazı yapılan şeylerle ilgili “annem babam olsa bunu böyle yapardı” şeklinde yönlendirmesine izin vermek ya da çocuğa “annen baban bunu nasıl yapardı, benim nasıl yapmamı istersin” gibi sorularla desteklemek uygun yaklaşımlar arasındadır. Yeni bağlar kuruldukça, sosyal yaşam normalize edildikçe çocuğun acısının da hafifleyeceğini bilmek gerekir, bu nedenle okul, akran ilişkileri de desteklenmeli, çocuğun ruhsal destek alacağı kaynakları genişletilmelidir.

Ebeveyn kaybı yaşamış bir çocuğa uygun bakım ve yas süreci desteği verirken hata yapmamak, onu daha fazla travmatize etmemek için, böyle bir sorumluluğu olan erişkinlerin herhangi bir zorlanma veya ihtiyaçta ruh sağlığı uzmanlarından destek alabileceklerini de akılda tutmalarında fayda vardır.

4. EŞLİK EDEN HASTALIKLAR VE TEDAVİ

Aynı tür ve şiddette bir travmatik olayın olumsuz etkilerinden çocuklar bazen saatler günler gibi erken dönemde kurtulabilirken bazen ise aylar ve hatta yıllar boyu etkilenebilirler. Travma sonrasında çocuk ve ergenlerde duygu durum bozuklukları, anksiyete bozuklukları, disosiyatif bozukluklar gelişebilmektedir.

Depresyon bir duygudurum bozukluğudur. Mutsuzluk, olumsuz gelişmelere karşı insanların verdiği olağan tepkilerin bir parçasıdır. Mutsuzluk beklenenden uzun sürerse, koşulların zorluğuyla orantısızsa ya da kişinin kontrolünün ötesindeyse, çökkün duyguduruma ilişkin bir belirti olabilir. Depresyonda çökkün duygulanım, enerji azlığı ve ilginin ya da alınan zevkin kaybı; bunun yanında tahammülsüzlük, çabuk sinirlenme, çabuk ağlama, konsantrasyon azlığı, özgüven azalması, suçluluk duyguları, kendine zarar verme ya da özkıyım düşünceleri, uyku düzeninde bozulma, iştah değişiklikleri görülebilmektedir.

Anksiyete bozukluğu, kişiye sürekli bir endişe hali yaratan bir tablodur. Travma sonrasında normal bir tepki olarak kabul edilen korku, kaygı, tedirginlik duyguları işlevsellliği etkileyecek boyuta ulaşabilir. Yaşamı tehdit eden doğal afetten, eşyalarını kaybettikten sonra öfkeli olmak, korkmak, tedirgin olmak normal belirtilerdir ve süresi normal birkaç haftayı geçmemelidir. Ancak bu belirtilerin uzun sürmesi ve hayati işlevselliği etkileyecek boyuta ulaşması durumunda profesyonel yardım almak gerekmektedir.

Tedavi

5. AİLELER İÇİN ÖNERİLER

Doğal afetler söz konusu olduğunda, ilk başta en önemli olan, çocuğun fiziksel güvenliği, aç ve susuz kalmaması ve yakınlarının yanında olmasının sağlanmasıdır. Bu maddeler çocuğun ruhsal olarak olumsuz etkilenmesini en aza indirecektir. Psikolojik ilk yardım dediğimiz, çocuğun güvenliğini ve temel ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra, çocukla izin verdiği düzeyde ilişki kurmak, onu izlemek, konuşmak isterse dinlemek, bağ kurmak, erişkinlerde olduğu gibi çocuklarda da afetlerin ilk akut evresinde, insanın insana sunduğu doğal ve destekleyici tepkilerdir ve çok değerlidir.

Ebeveynler olarak çocuklar için yapılabilecek şeyler, çocuğun güvende hissetmesini sağlamak, ifadelerini ve konuşmalarını sabırla ve içtenlikle dinlemek, anlatmak istiyorsa izin vermek, istemiyorsa zorlamamak, duygu ifadesi için oyun ve resim yapma gibi aktiviteleri kullanmak bunlardan birkaçıdır. Çocuklar için travmatik olay, durum, kontrol duygusunu zedelediği için, süreç içinde, kontrolün kendilerinde olduğu duygusunu onarmak için, seçim şansının olabileceği basit sorularla kontrol duygusunu inşa etmeye çalışmasına destek olmak da değerlidir. “Hangi yemeği istersin, hangi resmi çizmek istersin, ne yapmak istersin”, ya da çocuk hastanede tedavi alıyorsa ve cevap şansı varsa “damar yolunu hangi kolundan açalım” gibi sorular bunlara örnek olabilir. Bir diğer önemli konu da travma ya da afet sonrası, hayatın mümkün olduğunca çabuk normale dönüşünü sağlamak, çocuk için travma sonrası yapılanan yeni düzen içinde rutinler oluşturmasına olanak vermektir. Okul ve akran iletişiminin kurulacağı ortamların basit de olsa sağlanması, travmayı yaşayan çocuk için de, şu anki ülkemizin yaşadığı geniş çaplı afette olduğu gibi, travmayı birebir yaşamayan ancak seyirci kalan diğer çocuklar için de gereklidir.

Travmada, yapılması gereken ve uygun olan şeyler dışında çocuk ve gençlerin afet sonrası psikolojik iyi hallerini korumak veya bozulmasını önlemek için yapılmaması gereken şeyler de mevcuttur. Çocukları ve gençleri konuşmaya ve olayı anlatmaya zorlamamak, yaşadığı ve dışavurduğu duyguları eleştirmemek, güçlü ve duyarsız olmasını salık vermemek, bu konuda baskı yapmamak, yanlış, gerçek dışı bilgi ve yanıltıcı umutlar vermemek, yalan söylememek gerekir.

Travmatize olmuş çocuklar yanısıra bu duruma şahit olan, afet bölgesinde yer almayan çocuklar için sosyal medya, televizyon gibi travmatize edici bilgi veren uyaranlara maruz bırakmamak ve çocuğu bu durumdan korumak gerekir.

Günlük rutinin oluşturulması, yapılan yardımların bir lütuf değil, olması gereken doğal ve insani bir davranış kapsamında yapılması, psikososyal desteğin geçici değil sürekli ve organize olmasının sağlanması ve uzun soluklu planlanması gerekmektedir. Travmatize çocuklar yas ve kayıpla başa çıkmak durumunda olduğundan, ek kayıp ve yoksunluklardan mümkün olduğunca korunmalı bu nedenle psikososyal destek ve yardımlar uzun süreci kapsayacak ve kesintiye uğramayacak şekilde planlanmalıdır.

Önemli bir grup da otizm spektrum bozukluğu, zihinsel yetersizlik ya da fiziksel özel gereksinimi olan çocuk ve gençlerimizdir. Otizm ya da zihinsel yetersizliği olan çocukların da tipik gelişen çocuklar gibi travmatik olaylardan ruhsal açıdan etkilenmektedir. Ortaya çıkan ruhsal yanıtlar uyku ve iştah değişiklileri, daha çabuk ağlama, duygu ve dürtülerini kontrol edememe, hırçınlık ve agresif davranışlarda artış şeklinde karşımıza çıkabilir. Kaygı ve üzüntü duyguları hırçınlık ve davranış sorunları olarak ifade edilebilirler. Verilen ruhsal yanıtlarda sosyal yapıların ve ebeveynlerin destek düzeyleri, tutumlar, özel gereksinimlerine uygun düzenlenen çevresel şartlar, günlük rutinlere ve özel eğitim desteğine en kısa sürede dönebilme etkilidir ve elbette ki tüm bu düzenlemelerin sürekliliğinin sağlanması önemlidir. Otizm spektrumu olan olguların alıştıkları mekan ve rutinlere daha düşkün olduklarını, değişimlere uyum sağlamada zorlandıklarını, ses duyarlılıklarının olabildiğini, kalabalıklardan rahatsız olabildiklerini biliyoruz. Çevresel düzenlemeler yapılırken bu özel gereksinimlere dikkat edilmesi ve geçmişte kullandığı ilaç tedavileri varsa bu tedavilerin de aksamaması önemlidir.

Travmatik olaylardan sonra bilmemiz gereken diğer önemli noktalar

Aileler deprem hakkında konuşmaktan kaçınmamalı, geçiştirmemeli ancak her ayrıntıyı detayı da konuşmamalıdır. Konuşurken de duygularının farkında olması ve aşırı tepki vermeden dinleyebilmeleri önerilmektedir. Eğer çocuklar kendine yönelik olayla ilgili suçluluk duyguları yaşıyorsa bunu konuşmak ve kendisinin bir suçu olmadığını vurgulamak gerekir.

Bazılarımızın ağlayabildiği, anlatabildiği ancak bazılarımızın ise başlangıçta yoğun acı, çaresizlik ve üzüntü karşısında duygusal uyuşma, kaçınma yaşayarak duymamış gibi davranıp, konuşmaktan kaçındığını görebiliriz. Eğer çocuk anlatmak istemiyorsa zorlanmamalı. Zamanla ortam güvenilir ve kendi de hazır olduğunda sorular sorulabilir, konuşmaya başlanır. Bu süreçte zorlamamak, uyanık olup yakından gözlemek, duyguları dinlemeye hazır, duyarlı ve ulaşılabilir olmak gerekir. ‘Yanındayım ve yalnız değilsin’ mesajı önemlidir.

Ebeveyn kaybı yaşamış bir çocuğa uygun bakım ve yas süreci desteği verirken erişkinlerin herhangi bir zorlanma veya ihtiyaçta ruh sağlığı uzmanlarından destek alabileceklerini de akılda tutmalarında fayda vardır.

← Geri